Öncelikle yazıma daha anne olmamışken, yaptığım yolculuklarda, benimle aynı otobüse, uçağa çocuğuyla binen tüm annelerden gıyabında özür dileyerek başlıyorum; çok pişmanım, huzursuzlanan, ağlayan, gürültü yapan, yanıma oturmuşsanız ayakkabılarının altını üzerime koyan, arka koltukta oturuyorsanız koltuğumu tekmeleyen yavrularınızdan dolayı sinirlendiğim ve sizi de içten içe rahatlıkla suçladığım için.
Sanırım ben de çocuk sahibi olmaya karar vermeden önce çocuklardan hoşlanmayan o sevimsiz güruhtaydım. :((
İnsan çocuğu olmadan önce, çocuk yetiştirme konusunda amma eleştirmen takılıyor. Çocuklarda yanlış bir davranış görmesin, hemen cıkcıklamaya başlıyor. Aa, bak hele nasıl yetiştirmişler! Hiç terbiye vermemişler bu çocuğa! Çok şımartmışlar çok! Çocuğuna sahip çıkamıyor, ne biçim anne, ıyy!
(Lafı geçmişken bunları çok bilmişlikten söyleyenler de var ama konumuz onlar değil)
:)) bunları ben de içimden geçirmişimdir zaman zaman. ( yine insan çocuk sahibi olmadan önce kendini mükemmel ebeveyn adayı olarak görüyor. Ayrıca kendine bayılmasından mütevellit çocuğunun da ekstra akıllı, ekstra uslu, ekstra güzel, şeker mi şeker bir çocuk olacağından hiç mi hiç şüphe duymuyor. )
Öyle olmuyor ama. Zamanı gelince orda burda yere oturmuş, inatla kalkmayan, istediği oyuncak alınmadığı için çığlık çığlığa ağlayan, markette çikolata için ortalığı birbirine katan çocuklardan birinin annesi de siz oluveriyorsunuz. Ohh ne güzel!
(yer yer sizinle karşılaştığımda evet sizin hatanız sonucu bu çocuk böyle davranıyor diye düşünmüştüm ya, sizden de özür diliyorum çok değerli ablalarım)
Velhasıl dostlarım, mükemmel anne, mükemmel çocuk, mükemmel çocuk yetiştirme yoktur. Önce bu konuda netleşelim. Evet bilinçli davranma, sevgiyle ve sükunetle yaklaşma, disiplin sağlama, anne babanın organizesi yani kısaca iyi yetiştirme için çaba gösterme vardır. Ama çocuğun kişiliği, genetik unsurlar, dede-nine, teyze-hala, dayı-amca gibi çevresel faktörler ve iki yaş sendromu da vardır. Yani demek ki ne oluyormuş? Biz mükemmel, dört dörtlük olmadığımız gibi çocuklarımızda öyle olmuyormuş, tıpkı anne babamızın mükemmel olmadığı gibi.
He ne demiştik. Uçağa, otobüse mi bindiniz? Çocuğunuz durmuyor mu? Kasmayalım sevgili anneler! ne kendimiz sinirlenelim, ne çocuğumuzu harap edelim. Onu öpelim, konuşalım, dikkatini dağıtalım. Ama çocuğumuzun 'çocuk' olduğunu kabul edelim. Ağlıyorsa ağlıyordur. Ne yapalım yani, keselim mi kendimizi alla alla. Ağlıyorsa gerilmeyelim, gerilip onun daha çok ağlamasına mahal vermeyelim, kendimizi rezil olmuş hissetmeyelim, onunla inatlaşmayalım.
Bakın ben özeleştirimi yaptım, biri bize rahatsızlık duyduğunu belirten bi bakış mı attı? Biz de ona çocuğun olunca görürsün bakışı atalım. Ikoncan teyze, cık cık bir çocuğu susturamıyor mu dedi duyacağımız şekilde, onu sallamayalım, gülüp geçelim. Beyaz yakalı tabir edilen ama artist tipli biri yanınızda oturmuşsa ve çocuğunuz ağladıkça oflayıp pufluyorsa, onu da sallamayalım, ya da ağzına kürekle vursak mı, bilemedim şimdi.
Hadi selametle.
Not: Gudu şimdiye kadar yaptığımız bütün yolculuklarda, genelde uyumuş, uyanık olduğu zamanlarda da neşeli bir şekilde ya oyuncağıyla oynamış, ya da tıkınmıştır. Yazdıklarım gayette bizi anlatıyor olabilirdi tabi. Ya da bir gün olacaktır belki. Ama bunlar benim genel gözlemlerim ve genel düşüncelerimdir. Gercek olaylardan esinlenilmiştir. Her hakkı saklıdır. Yayın ve yapımda emeği geçe... Tamam tamam gidiyom.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder