Bloguma günlerdir hiç uğrayamadım çünkü misafirim var. Şehirdışından akrabalarımız geldi.
Allah misafiri evimden hiç eksik etmesin. Öyle çok seviyorum ki misafir ağırlamayı.
Yoruluyorum evet. Hem de ciddi yoruluyorum. Çünkü hem bebekle uğraşma, hem de günlük ev telaşesinin yanında ekstra bir çay servisi bile "iş" oluyor benim için. Hele ki misafirim yatılı misafirse bütün günüm ışık hızında geçiyor. Ve gece yatağa pelte gibi uzanıp derin mi derin bir uykuya yatıyorum.
Yemekti, tatlıydı, temiz çarşaf, havlu, çay, kahve derken kendimden geçiyorum geçmesine de şu üç gündür bir de kitap bitirdim. Herkesi yatağına gönderip, mutfağı toparlayayım da sonra uyurum derken bünyem sinyal veriyor; 'bugün bana/kendine hiç zaman ayırmadın'!!!
Kendime zaman ayırma olayını önemsiyorum. Çünkü bunun zamane insanının pilini doldurma yöntemi olduğunu düşünüyorum. Deşarj dedikleri olay yani. O kısacık zamanda, işe güce, görevlere, kafada dönen tilkilere bir mola vermeli ki yeniden dönmek için de enerji depolansın.
O zamanda ne yapılacak, nasıl yapılacak, öyle özel bir formülüm, bir sırrım yok. O günün şartlarında ne yapmak istiyorsam, belki yarım saat uzanmak(uyumak yok:))), belki internette biraz takılmak, belki sevdiğim bi şarkıyı yedi kere üst üste dinlemek, belki kişisel bakım yapmak, belki sadece bir fincan çay içilebilir. Yeter ki kendime o zamanı vereyim ben. Her zaman yaptığım şeylerle bile doldurabilirim onu.
Hatırlıyorum, çalışırken, çok yoğun olduğum günlerde bile masamı olduğu gibi bırakıp çayımı alıp bahçeye, balkona çıkıp on dakika olsun kafa dinler sonra gelir yine devam ederdim. Öyle iyi gelirdi ki.
Ha bu olayın bir püf noktası var ki, kendine zaman ayırma zamanı gelmişse ertelememek lazım. Ha şimdi ha sonra derken kaynayıp gider, sonra gecenin bi vakti bende olduğu gibi kendini hatırlatır.
İşte bu son günlerde de beni rahatlatacak olan bir kitap okumaktı. Bunun içinde Khaleed Hosseini' nin Uçurtma Avcısı kitabını seçtim.
Lafı geçmişken söyleyeyim ben bestseller lardan hiç hoşlanmam. Bir şey çok satmışsa iyi değildir gözümde. Aynı şekilde tanınmayan bir şarkıcıyı keyifle dinlerken tanınmaya, klipleri yayınlanmaya, heryerde şarkıları çalmaya başlayınca kızar, dinlemeyi bırakırım. Sanki eskiden sadece bana ait bir şeydi de şimdi herkesin oldu gibi bişey hissediyorum. Alışveriş yaparken 'abla bu üründen çok sattık, elimizde bir tek bu kaldı' cümlesini duyarsam elimdeki herneyse bırakırım, almam. Bazı başka insanların da böyle olduğunu duydum. Mantığı ne bilmiyorum. Aidiyet duygusuyla mı ilgili? Yoksa kendini çok önemseme hastalığına mı yakalandık acaba? Hıhh!
İşte bu kitap için sağda solda o kadar şey duydum, her türden o kadar insan ağzını yaya yaya 'çookkk güzzel bi kitap, okurken o kadar ağladım kiii, mutlaka okumalısın' dedi ki yine bir önyargı başlamadı değil. Ama yine de okudum ve üç gece bi kaç saatlik okumalarla kitabı bitirdim. Kitap hakkında ben diğer okuyanlar gibi çok güzel bir kitap demeyeceğim. Elbette daha fazlasını söyleyeceğim. Ama bir sonraki yazıda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder