Khaleed Hosseini' nin ilk okuduğum kitabı 'Ve Dağlar Yankılandı' idi. Yani yazarın son romanı.
Genel kanı, Ve Dağlar Yankılandı romanının yazarın önceki romanları kadar iyi olmadığı yönündeydi. Yani arkadaşlarım, eş dost falan öyle dediler. ( ne kaa entellektüel bi çevrem var) Oysa ben Uçurtma Avcısı' nı okuduktan sonra onu -eh- beğendiğimi farkettim.
Gelelim Uçurtma Avcısı' na.
Öncelikle bu kitabın iyi bir kitap mı, kötü bir kitap mı olduğuna karar veremedim. Onu belirteyim.
Evet okurken etkilendim. Kitabı elimden bırakasım gelmedi. Bazen gözlerim doldu. Bir bölümünü, kitabın kilit noktası olan bölümünü okuduktan sonra uykum kaçtı, uyuyamadım.
Peki bu bir kitaba iyi demek için yeterli mi?
Eğer dramatizm, ajitasyon arıyorsam oturur, akşamları güzide dizilerimizden bir tane izlerim. Ki zaten kitabı okurken bi kaç defa 'bu ne ya böyle sanki Mahsun Kırmızıgül filmi izliyorum' dediğim zamanlar oldu. Mahsun' un filmleri de böyle ya; Insan izlerken o veya bu sebepten görmemesi gereken bir olaya şahitlik etmiş gibi bir hisse kapılıyor. O da insanın kızgınlığının, nefretinin, acıma duygusunun en uç, en mahrem denebilecek noktasına dokunuyor ya (ne gerek varsa) hani. Öyle ki insana rahatsızlık veriyor.
Bu kitap da bende bu izlenimi yarattı. Ve ne yazık ki bunun tek nedeninin ticari kaygılar olduğunu düşünüyorum. :/
Her yazar kitaplarının daha çok okunmasını, çok satmasını ister. Ama ben de okuyucu olarak yazarın bu kaygısını okurken hissetmek istemiyorum.
Evet, acılar, zorluklar, ölüm, yoksulluk hayatın bir parçası. Görmesem de, okumasam da, birileri bir yerlerde zor hayatlar yaşıyor, yaşayacak. Ki ben de okuduğum kitaplarda hep güzel, tatlı şeyler yazılsın, hepsi mutlu sonla bitsin, gülümseyerek okuyayım demiyorum. Ama, dediğim gibi bu kitapta, kötü detayların bu kadar pervasızca gözüme sokulmasından rahatsız oldum.
İşte çok satanlar, çok sattıranlar hikayesi bu. Bu hikayeyi sevmiyorum.