UA-48803772-1

19 Aralık 2014 Cuma

20 Aylık Bir Gudu

       Artık tam yirmi aylıksın. Kocaman bi adam oldun. Sen de büyüdüğünün farkındasın sanırım. 
      Mesela artık mama sandalyesinde oturmayı reddediyor, bizim gibi sandalyede oturmak istiyorsun. Hele bir yere yemek yemeye gittiğimizde oradaki mama sandalyelerinde hiç rahat etmiyorsun. Zaten ikeanın plastik beyaz mama sandalyelerine sığmıyorsun bile. 
      Artık bizimle çay içmek istiyor, suratın şekilden şekile girse de soda içiyorsun. 
    Boyun, posun, sesin, duruşun da değişti. Bu söylediklerim bi yerden tanıdık geldi. Evet evet hatırladım. Pepe' yi de çok sevmeye başladın. Şarkılarına tempo tutuyor, adını söylüyorsun. 
      Sayende biz de Pepee hakkında büyük bilgi sahibi olduk. Ama baban Pepee' nin büyükbabasından hiç hoşlanmıyor. Sosyal medyada Pepee' nin dedesini sevmeyenler çokmuş. Teyzen söyledi. 
     Ikinci doğumgününe az bir zaman kaldı. Ben şimdiden kafamda evirip çevirmeye başladım. .ilk doğumgününde olduğu gibi yine her ayrıntısıyla ben ilgileneceğim. Sana çok güzel bir doğumgünü partisi hazırlayacağım. İnşallah. Allah ömür verirse. 
    Bu aralar en büyük eğlencen yatağın üzerinde zıplamak ve koltukların üzerinde yürümek. Guducum bundan  neden bu kadar keyif aldığını anlamıyorum. Çünkü ben yüreğim ağzımda etrafında dolanıyorum. Bazen kenara yaklaştığında fena çığlıklar atıyorum. Umrunda bile olmuyor. 
      Sanırım biraz yaramazsın. Laftan da pek anlamıyorsun. Ama sana kızmadan, bağırmadan, güzel güzel konuşarak, anlatarak büyütmeyi düşünüyorum. Umarım başarırım. 
       Seni çok seviyorum. 

13 Aralık 2014 Cumartesi

Muhlama Ve Ya Mıhlama Kuymak Da Olabilir.


  Eşimle yaptığımız Karadeniz gezisinde tatmıştım ilk. Ağır tereyağı kokusu yüzünden pek hoşlanmamıştım. Aynı sebepten Karadeniz pidesini de yiyememiştim. Insanın yemek zevklerinin zamanla değişmesi ne tuhaf. Şimdi mutfağımda neredeyse bütün yemeklerim tereyağıyla pişiyor ve severek yiyorum. Aynı şekilde yıllarca balık yememiş, şimdiyse düzenli aralıklarla yemesem hayata küsen biriyim. Enteresan gerçekten. 
     Bu aralar devamlı gittiğimiz, Karadeniz yemekleri yapan bi yer var. Biz ilk zamanlar köftesine bayıldığımız için gidiyorduk. Sonra karalahana çorbası, karalahana sarması, hamsi tava, Mısır ekmeği denedik. Karadeniz mutfağını sevdiğime karar verdim böylece. Hiç kahvaltıya gitmediğimiz için Mıhlama yememiştim. Ama illa kahvaltıda yenecek diye bi kural mı var ki? Bir bahar akşamı uzun bir zamandan sonra Mıhlama yedim.
      Beğendim mi? Bayıldım, bayıldım. Yok böyle bir lezzet. 
      Bu vesileyle peynirin sıcak formunu ilk deneyen insana şükranlarımı sunuyorum. He bi de Hellim peyniri var ki, of off. 
      Kıbrıslılara da selam olsun.
      Behlül kaçar. 

8 Aralık 2014 Pazartesi

Eminönü' nden Notlar

    Bugün yine dışarıya attım kendimi. Yavruyu ve sevgiliyi güvenli bir yere bıraktım. Sonra Eminönü' nü talan ettim. 
        Bir semt bu kadar mı güzel olur Yarabbim! 
       Bütün sokaklarına, bütün dükkanlarına girdim, çıktım. Bazen kalabalıkta fenalık geçirdim, bazen böbreğime dirsek yedim, bazen yolumu kaybettim ama yılmadım. Ne kadar saçma sapan ıvır zıvır varsa hepsinden aldım. Renkli kurdeleler, kurabiye kalıpları, her renkten pelur kağıdı, ponponlar, keçeler... Ne yapacağım konusunda hiç bir fikrim yok. "Ucuz bulmuşken alayım, bir gün lazım olur." Mantığım bu. Hay ben mantığıma!!
     Şaka maka, hepsini kullanacağım zaman geliyor. Zaten bütün gün evdeyim. Bişey üretmezsem çıldıracağım. 
      Gudu doğdu ya, o güzelim tahsilli, iş güç sahibi, topuklu ayakkabılı kadın gitti, nur topu gibi bir kocasının parasını çar çur eden hobi kadını geldi. En ev kadını cinsinden. 
   Gerçekten de hobi kategorisine giren ne varsa hepsine hunharca saldırıyorum. Ve şunu da söyleyeyim ki, hepsinin üstesinden öyle güzel geliyorum ki. Hahhay
      Bir gün makaron yapıyorum, bir gün keçeden kapı süsü yapıyorum, bir gün bir bakmışsın hoop resim çiziyorum. Çoğunu ailece tüketiyor/kullanıyoruz. Bazen de sevdiğim insanlara hediye ediyorum. 
       Öyle rahatlıyorum ve öyle mutlu oluyorum ki, eserimi dakikalarca sırıtarak izliyorum. 
      Şimdi, bugün ayrı bir heyecan yaşıyorum. Çünkü Eminönü'nden polyester bir tepsi aldım. Ve de renkli boyalar. 
     Son zamanlarda çok popüler bu polyester ürünler. Hem de çok pahalı. Ne gerek var kendin yapmak varken. 
        Az önce heves heves tepsinin alt kısmını boyadım. Ilk defa yapıyorum ya, mundar olmasın diye. Yarına kadar kuruyacak. Yarın da üst yüzeyini boyayıp, öbür gün de sevgili kocama onunla çay servisi yapacağım. 
        Ne büyük mutluluk!  


6 Aralık 2014 Cumartesi

Rafaello


     Insanın birini/bişeyi herşeyiyle sevmesi mümkün müdür? Yani sevdiği şey/kişi sevmediği özellikler barındırsa bile çok sever mi? Ya da şöyle sorayım; insan sevdiği/beğendiği/tuttuğu hiç bir özellik barındırmayan birini/bişeyi de çok sevebilir mi? 
         -Gerçek bilgi mümkün müdür? 
         -Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan? 
         -Sende mi Bürütüs?
         -Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi? 
       Bilinçaltımdaki tüm soru cümleleri birer birer döküldü. Az kalsın varoluşu sorgulayacaktım. Filozof kadınım vesselam. 
          Ama asıl konu çok farklı. 
          Ben sadece Rafaello' yu çok sevdiğimi söyleyecektim. Hakkında yazı yazacak kadar. 
Şimdi konuya dönüyorum. Mesela hindistancevizi, beyaz çikolata ve badem. Hiçbiri bayıldığım şeyler değil. Hatta hindistancevizine ayrı bir antipatim var. Peki bunların birleşiminden oluşan bir ürün nasıl kalbimi çaldı? Peki nasıl oldu da ben Rafaello bağımlısı oldum? 
         Garip değil mi? 
      Aslında değil, aşk diye bir gerçek var bu hayatta. Örneğin sarışınlardan hiç hoşlanmazken, bir sarışına aşık olursun, sevgilim olacak insan illa gitar çalmalı, uzun saçlı ve küpeli olmalı derken, sivri burun ayakkabı, kumaş pantolon giyen, saç uzatmayı bırak hep asker traşlı gezen birini seversin, kıskanç insanla hayatta işim olmaz der, dünyanın en kıskanç insanıyla evlenirsin. Neden? Çünkü o kişi totalde seni tatmin etmiştir, sana kimsenin veremeyeceği o mutluluğu vermiştir, gözlerindeki ışığı daha önce hiç kimsenin gözünde görmemişsindir falan filan. 
        Şimdi bunları düşününce ben bir çikolatanın bağımlısı olmuşum çok mu? Değil.
      Yine bugün bir paketini hunharca bitirdim. Arada Gudu'ya ve babasına da bir iki tane attım. Sus payı. Durduramıyorum kendimi. Hepsini bitirmeden huzurum olmuyor. Bitince de boşluğa düşüyorum. 
      Daha önce birileri farketti mi bilmem. Yurt dışından getirilen, freeshoplardan alınan Rafaellolar daha lezzetli sanki.  Benzinliklerde, büyük marketlerde satılanlar eskimiş gibi sanki tazeliğini yitirmiş gibi kayış gibi oluyorlar. 
       Şimdi bekle ki, eş dost yurt dışına çıksın. (Neyse ki artık biliyorlar, alıyorlar paket paket, sağolun canlarım)
       Bekleyyom gari. 

3 Aralık 2014 Çarşamba

Ya Umutlar Biterse

      Hoşgeldin Aralık!! 
    Sen geliyosun ya yıl da toparlanıp gitmeye hazırlanıyor. Ne çabuk geçti, halbuki ona alışmış, benimsemiştik. Bi öncekine alıştığımız gibi. Ve daha öncekine. Öncekilere. 
     Bu bitecek yılı da eğlenerek karşılamış, sonra bi süre yabancılamış, tarih atarken zorlanmış, eski seneyi anmış, sonra alışmıştık. Diğer senelere alıştığımız gibi. 
      Diğer alıştığımız seneler gibi bitiyor bu da.
      Sanki muhabbetin sonuna gelinmiş, son çay da içilmiş, vestiyere uzanıp montunu almak kalmış bi tek. 
       Sanki valizler toparlanmış, bilet ayarlanmış, vedalar yapılmış, çıkıp gitmek kalmış bi tek. 
      Aralık ayı muhasebe zamanıdır derler ya! Doğru, önce bi geriye dönüp bakmalı. 
     Ve de umut zamanıdır Aralık. Çünkü umutlanmak için eşikler, başlangıçlar, bitişler, hayatın ufacık değişiklikleri bile umut kaynağıdır. Yaşamın telaşında umut da ötelenir, unutulur, hatırlanmaz ya. İşte böyle zamanlarda tutku gelir yine umudun yanına ilişiverir. İyi ki de böyledir bu. 
      Ya umutlar biterse????