Geçen hafta sonu yurt dışında yaşayan çocukluk arkadaşım Tuba Türkiye' ye geldi. Ailesiyle bir gün misafirimiz oldular.
Tuba biz liseyi bitirince evlendi ve yurt dışına yerleşti, iki çocuğu var.
Akşam da yemekten sonra Gudu' yu ve çocukları uyutup kocaları da yataklarına gönderdik ve geç saatlere kadar oturduk (mutfakta- mutfak muhabbeti candır) yine eski günlerdeki gibi.
Bir yıldır görmemiştim Tuba' yı. Özlemişim.
Birlikte geçirdiğimiz çocukluğumuzu ve ilk gençliğimizi özlemle andık, eskiden olduğu gibi dakikalarca güldük, ordan burdan, arkadaslarımızdan konuştuk. O ne yapıyor, bu evlendi mi derken hoop konu döndü dolaştı geldi çocuklara.
Ben taze anneyim, onun çocukları okul çağındalar.
Eh bana çocuk konusu olsun. Anlatmaktan da dinlemekten de sıkılmak bilmem.
Tuba' nın çocukları biraz uyumsuz, yani uyumsuz değil de, nasıl desem asosyal biraz. Geçen yıl geldiklerinde de bunu farketmiştim. Bu yaşadıkları yerde sorun değilmiş, hatta iyi de oluyor diyor Tuba. Yabancı bir ülkede yaşamaktan dolayı sanırım; çocukları insanlara ilgisiz davranınca mutlu oluyormuş. Ama buraya geldiklerinde bu sorun oluyor. Çocuklar, anne ve babaları hariç pek kimseyle diyaloğa girmiyor, hele öpülmekten acayip rahatsız oluyorlar. "Len teyzenim ben senin dobiş" diyorum. I ıh. Teyzesine de öptürmüyormuş zaten.
Neden böyleler ki diye soruyorum.Anneleri Avrupalıların başkalarının çocuklarını sevme kültürünün olmamasına bağlıyor bunu hatta Avrupalıların kendi çocuklarını bile çok sevmediklerini söylüyor. (Bu konuda yorum yapamam, bir genelleme yapacak kadar bilgi sahibi değilim.)
İşte Tuba orada çocukların ebeveynleri yanlarında olmadan dışarı çıkmadığını, yabancılarla asla konuşmadığını söylüyor. Orada -dilim varmıyor, yetişkinlerin çocuklara sapıkça ilgisi diyelim- ın çok yaygın olduğunu, erkek çocuklarda bu durumun daha tehlikeli boyutta olduğunu söylüyor. Bu yüzden Tuba oğlunun, ailesindeki ve yakın çevresindekiler hariç yabancı erkeklerle konuşmasının bile kendisini rahatsız ettiğini söylüyor. Bana biraz paranoya gibi geldi. Ama bir yandan da dehşete düştüm. Dünya bu kadar bu kötü bir yer de ben mi farketmedim şimdiye kadar?
Bizim gudu dışarıda kadın erkek herkese gülücükler saçıyor, kendini sevdiriyor. Evin yakınında bulunan parktaki diğer anneler, yakındaki markette çalışanların hepsi Gudu' yu tanıyor, görünce seviyor, onunla konuşuyor ve hatta kucaklarına almak istiyorlar. Alıyorlar da. Ne yapayım insanları geri çeviremem ki. Hem ben de bundan rahatsızlık duymuyorum. Çocuğum bütün gün sadece beni, akşamları da biraz babasını görüyor. Öyle aman aman akraba ve arkadaş çevremizde yok İstanbul' da.
Peki bu çocuğun sosyal yönü nasıl gelişecek?
Kötü niyet ve güvensizlik konusuna gelince...
Kötü insanlar ve kötü düşünceler heryerde her zaman vardır. Önemli olan manevi yönü sağlam bir birey yetiştirmek. Elbette ki onları koruyarak ama yalnızlaştırarak değil. Hem bu çocuklar büyüyecek. Ne zamana kadar koruyabiliriz ki onları. Hep diyorum:herşey sevgiyle başlar. Ben oğluma önce sevmeyi öğreteceğim. Allah'ı, insanları, hayvanları, doğayı sevmeyi öğrensin, sonra kendisi nasılsa sevmemeyi de öğrenecektir zamanla. Malum genelden çıkınca sevilmeyecek şeyler de var.
Ne diyeyim Allah korusun bizi ve çocuklarımızı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder