Bugün İstanbul' da hava yine soğuk ve kapalı. Eve tıkıldık kaldık iyice. Bana kalsa yağmur, kar demem atarım kendimi dışarı ama bu kış Gudu Bey üşümesin, hasta olmasın diye pek çıkamıyorum. Zaten ağzını, yüzünü örttürmüyor, basıyor çığlığı. Diğer türlü de ne kadar sıkı giydirirsem giydireyim eve döndüğümüzde burnu tıkanmış oluyor.
Arada kociş akşam işten dönünce arabayla gezmelere götürüyor neyse ki. Biraz içimiz açılıyor. Şu kışı bir atlatsak ana oğul evde bulamayacak kimse bizi. Beklemedeyiz.
Arada kociş akşam işten dönünce arabayla gezmelere götürüyor neyse ki. Biraz içimiz açılıyor. Şu kışı bir atlatsak ana oğul evde bulamayacak kimse bizi. Beklemedeyiz.
Kociş, Gudu sıkılmasın diye bir heves bir heves eğitici oyuncaktır, oyun halısıdır, alıp duruyor. Ben daha ucuzcuyum, lego, plastik ördek, oyuncak araba türü şeyler aldım bir sürü. Sonuç: sekiz aylık bebeğin bir yığın oyuncağı var.
Ben de gündüzleri, madem oğlum için işten ayrıldım, madem evde boş oturuyorum, bari oğlumla zaman geçireyim diyorum, varıyorum Guducan' ın yamacına..
Ben piyanosunu çalıyorum, oyuncak arabayla odanın işte turlar atıyorum, legolardan tren yapıyorum. Beni eğlenerek izliyor ama onun ilgisi hep kumanda, plastik sepet, tahta kaşık, ıslak mendil paketi, şarj aleti vs. türü şeylerde. Öyle takılıyoruz işte. Kim bebek, kim anne belli değil.
Sahi bebekler neden oyuncaklarla değil de ev gereçleriyle, ıvır zıvırla oynamayı daha çok sever? Peki anne babalar ve diğer aile bireyleri neden buna rağmen durmadan oyuncak alırlar bebeklere? Onca masraf. Yazık günah. Sanırım bunu onu sevdiğimizi göstermenin bir yolu olarak görüyoruz. Ya da "benim olmadı, onun olsun" düşüncesiyle de yapıyor olabiliriz. Ya da içimizdeki çocuk aldırıyor onları bize. Bilemedim şimdi. Neyse ben şu treni tamamlayayım da binip anneanneye gidelim.:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder