Bu yavrucuklar yürümeye başlayınca neden hep düşer ki. Guduyla başım bu ara dertte. Hep düşüyor, her düştüğünde kafasını yere çarpıyor, ne kadar dikkat edersem edeyim o kafa çarpıyor yere. Ne yapsak olmuyor. Bir de nasıl beceriyorsa, halının üstündeyse bile, kafa yere değecek pozisyonda düşüyor, ya da halıyla dolap arasındaki bir karış açıklığa denk geliyor kafası. Artık gerçek üstü çözümler buluyoruz babasıyla. O komple yorgandan yapılma yumuşacık bir oda düşlüyor. Ben Gudu için kafamda, astronotlarınki gibi puf puf, şöyle kasklı falan bir kostüm tasarlıyorum. O şartlarda yavru nasıl yürüyecek, o ayrı bir konu tabi. Hatta geçen gün uzayda yaşasak hiç düşme problemimiz olmazdı diye hayıflandık.
Ah oğlum! Çok üzülüyorum.
Bu annelik ne zormuş, böyle basit bir düşmede bu kadar üzülüyorum ya, başka anneleri düşünüyorum, yavruları hasta olanları, yavrularından uzak düşenleri, yavrularına yedirecek yemek bulamayanları, en acısı yavrularını kaybedenleri, savaşla, yoklukla, mutsuzlukla, acıyla, çaresizlikle yaşamak zorunda olup, hem de anne olanları. Kimbilir nasıl zordur.
Esasında insan olmak zor, yaşamak zor da, bir de o kutsal sorumluluk, o hastalıklı sevgi, o deli cesareti, o sonsuz merhametle, o nedenli nedensiz vicdan azabıyla, yani evlatla, evlatlarla yaşamak daha zor.
Allahım kimseyi çaresiz bırakmasın, kimseyi evladıyla sınamasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder