UA-48803772-1

16 Ocak 2014 Perşembe

Kabak Tatlısıyla İmtihanım

      Herşey Onur' un durduk yere kabak tatlısı istemesiyle başladı. Önüne ne konsa yiyen, belli şeyler dışında yemek seçmeyen, en sevdiği tatlı puding olan bir kociş ayda yılda bir kabak tatlısı ister de karısı ona yapmaz mı? Oyy oy!
   Gittik devamlı alışveriş yaptığımız markete hemen. Evimize yakın. Görevlilerin hepsiyle tanışıyoruz. Ama manav abinin sebzelerle yaşadığı aşka ilk kez şahit oldum. Ve sanırım kabağa ayrı bir sevgisi var. Testeremsi(!) bir bıçakla hem balkabağını dilimliyor, hem de kendi kendine söyleniyordu: "Bal gibi bal, yumuşacık be, lokum lokum, sen ne diyon be, bildiğin lokum bu valla çiğ bile yenir!". Kurbanını sever gibi. Tırstım azıcık.
     Neyse aldık kabakları, binbir zahmet soyduk, dilimledik, tencereye yerleştirdik, şekerini, azıcık tarçınını, üç beş tane karanfilini, bir bardak suyunu ekledik, koyduk ocağa...
    Burda film kopuyor işte, hani filmlerdeki gibi; bir patlama olur, bam güm. Sonraki sahnede hüzünlü bir müzik eşliğinde patlamadan sonraki hazin görüntüler verilir ya. İşte bizim mutfak öyleydi: kömür kabaklar, yanık bir tencere, ağdalaşmış şekerle batmış ocak ve berbat bir koku. (Günlerce çıkmadı.)
       Bu kötü deneyimden sonra bir daha kabak tatlısı yapmam diyordum. Ama aksilik işte, Dr. Oetker kabak tatlısı karışımı çıkardı, reklamları dönüyor hep ve her çıktığında Onur' un suratına bir sırıtma yayılıyor ya da bıyık altından sinsi sinsi gülüyor. Gıcık!
   Ben de yine yapmaya karar verdim. Hem bu sırıtmadan kurtulurum, hem de eşsiz mutfak kariyerimin bu kara lekesini silerim, dedim. Hem de yazık kocişin canı istemiş, kabak tatlısı yesin.
     Toplandık gittik yine manav abinin yanına, kabak istiyoruz, dedik. Ben pislik yaptım, yarısı kalmış kabağın iyi olup olmadığını sordum. Manav abi başladı yine: "ablacım ne diyorsun ya süper kabak, bak keseyim gör, bal bal, ben çok severim, her gün olsa yerim yani, çok faydalı abla, al bebeğe de yedir, şifa, şifa!" :)))
    Manav abinin kabak aşkı sayesinde bir eziyetten de kurtulduk. Kabakların kabuklarını soydu, güzelce doğrayıp verdi. Sadece yıkayıp koydum ocağa.
   Bunun dışında süreç yine aynı şekilde işledi, aynı işlemler, aynı özen, sonuçta aynı batmış ocak,aynı fena koku, odadan çıkıp mutfaktan yayılan kokuyu duyunca aynı gerginlik ve atletik koşu...Neyse ki, koku tencereden taşan köpüklerin yanması sonucu oluşmuş, kabaklara da son anda yetiştim. Evet, gayet güzel oldu. Yine yansaydı artık Onur' un dilinden kurtulamazdım.
     Uzun bir süre kabak tatlısı görmek istemiyorum, ama olur da  yaparsam, eklediklerimin yanında bir de vanilya çubuğu koyup, kısık ateşte ama illa ki başında bekleyerek yapacağım. 

14 Ocak 2014 Salı

Halaybaşı Kim Çeker

    Küçükten hiç parmaklarımı şıklatamazdım. Hani şu çiftetelli oynarken yaptığımız gibi. Figürü yapardım tabi ki ama o sesi çıkaramazdım bir türlü. Ablam ve benden büyük kuzenlerim şakır şakır yaparken ben merakla nasıl yaptıklarını anlamaya çalışırdım. Hınzırlar da bununla çok eğlenirlerdi. Sonra bir sabah birden parmaklarımdan ses çıkarmayı öğrendim. Bastırınca oluyormuş:)) Bütün gün herkese gösterdim bunu. Hatırlıyorum da nasıl önemsemiştim. Çocukluk işte.
      Şimdi minik bir yavruyla yaşamaya başladığımdan beri bu ses yine hayatıma girdi.

10 Ocak 2014 Cuma

h3n2 denklemi

     Zaman nasıl çabuk geçiyor. Yeni yıla ne ara girdik, hiç anlamadım. On gün geçmiş bile. Bu kafa karışıklığının nedeni yeni yıla hasta yatağında girmiş olmam. Şu h3n2 virüsü var ya! Onun yüzünden hep. 
      Ben ki kolay kolay hasta olmam. Yaz kış ince giyinirim, ıslak saçla dışarı çıkarım, üşütmem. Grip olurum, iki aksırık, bir tıksırık, bitti. Ama bu kez öyle olmadı. Ne virüsmüş arkadaş. Beni bile yıktı.
Ihlamur, adaçayı, nane limon görmek istemiyorum artık. Eskiden de bayılmazdım evet, ama faydalı bitkiler oldukları için bir sempatim vardı. Artık nefret ediyorum. Onur  'faydalı ya sevmezsin zaten' diyor. Ama bunların da genelde tadı kötü oluyor, ben ne yapayım.
       Ya faydalı dedim de aklıma geldi; Zencefil!!!
      Ay, nasıl bir işkencedir o öyle. Nasıl bir tat o. Balın tadını bile nasıl mahvediyor. Yemin ediyorum balı bırak, hayattan soğutur. 
      Hele yememi tavsiye eden iki kişinin ikisi de severek yediklerini söylediler ya. Şuan da onlara da bakış açım değişti. Nasıl bir damak tadınız, nasıl bir zevkiniz var? 
    Ot çayları içe içe kahveyi unuttum. Günlerdir içmiyorum. Özledim. Hazır Guducum da öğle uykusunu uyuyorken bir keyif kahvesi içeyim. 
     Bir de canım şiir çekti. Kahvemi içerken şöyle Çile' den de bir kaç satır okuyayım da ruhum açılsın biraz. Ohh! Insanın yarım saat bile olsa kendiyle kalması gibisi yok.
   Bu arada hasta yatarken geçen bahsettiğim kitabı, Doğu' dan Uzakta' yı bitirdim yine hüzünlenerek.;( Ve izlemek istediğim bir kaç filmi de izledim. Mutluyum. 
       Şimdi keyif vakti.


4 Ocak 2014 Cumartesi

Gribe Mektup


        Sevgili grip!
    Son günlerde adını çok duyuyordum. Kiminle konuşsam, kimi arasam, ses ağzına borazan dayanmış da konuşuyormuş gibi geliyordu. Tırsıyordum. Aman bize gelme diyordum, evdeki minik yavruyu düşünüyordum en çok. Sen de kibarlık edip beni seçtin ev sahibi olarak. Teşekkürler!
    Sayende altı gün boyunca ne doğru dürüst yemek yiyebildim ne uyuyabildim, sırtüstü ya da yüzüstü yatınca nefes alamadım, sağa dönsem burnumun sol tarafı, sola dönsem sağ tarafı tıkanıp, yukarda kalan diğer tarafta tarif edilmez ve dayanılmaz yanma gibi bir ağrıya sebep oldun, işin yoksa bu o tarafa, bi bu tarafa dön dur.  Hadi halsizlikten sızdım kaldım diyelim, bu seferde yükseklerden düşüyormuş gibi olup sıçrayarak uyandım. Gündüzleri ayrı dert. Günde ortalama 200 hapşuruk, 500 öksürük ve 1500 burun çekme, (abartıyorum, evet) -neyse ki canı tatlı biri değilim, yoksa bir de ortalama 100 tane 'ayy' efekti olacaktı. - Resmen ses kirliliği!
     Peki gripcim garip olan ne biliyor musun? bu anlattıklarıma  rağmen ben seni sevdim.