Herşey Onur' un durduk yere kabak tatlısı istemesiyle başladı. Önüne ne konsa yiyen, belli şeyler dışında yemek seçmeyen, en sevdiği tatlı puding olan bir kociş ayda yılda bir kabak tatlısı ister de karısı ona yapmaz mı? Oyy oy!
Gittik devamlı alışveriş yaptığımız markete hemen. Evimize yakın. Görevlilerin hepsiyle tanışıyoruz. Ama manav abinin sebzelerle yaşadığı aşka ilk kez şahit oldum. Ve sanırım kabağa ayrı bir sevgisi var. Testeremsi(!) bir bıçakla hem balkabağını dilimliyor, hem de kendi kendine söyleniyordu: "Bal gibi bal, yumuşacık be, lokum lokum, sen ne diyon be, bildiğin lokum bu valla çiğ bile yenir!". Kurbanını sever gibi. Tırstım azıcık.
Neyse aldık kabakları, binbir zahmet soyduk, dilimledik, tencereye yerleştirdik, şekerini, azıcık tarçınını, üç beş tane karanfilini, bir bardak suyunu ekledik, koyduk ocağa...
Neyse aldık kabakları, binbir zahmet soyduk, dilimledik, tencereye yerleştirdik, şekerini, azıcık tarçınını, üç beş tane karanfilini, bir bardak suyunu ekledik, koyduk ocağa...
Burda film kopuyor işte, hani filmlerdeki gibi; bir patlama olur, bam güm. Sonraki sahnede hüzünlü bir müzik eşliğinde patlamadan sonraki hazin görüntüler verilir ya. İşte bizim mutfak öyleydi: kömür kabaklar, yanık bir tencere, ağdalaşmış şekerle batmış ocak ve berbat bir koku. (Günlerce çıkmadı.)
Bu kötü deneyimden sonra bir daha kabak tatlısı yapmam diyordum. Ama aksilik işte, Dr. Oetker kabak tatlısı karışımı çıkardı, reklamları dönüyor hep ve her çıktığında Onur' un suratına bir sırıtma yayılıyor ya da bıyık altından sinsi sinsi gülüyor. Gıcık!
Ben de yine yapmaya karar verdim. Hem bu sırıtmadan kurtulurum, hem de eşsiz mutfak kariyerimin bu kara lekesini silerim, dedim. Hem de yazık kocişin canı istemiş, kabak tatlısı yesin.
Toplandık gittik yine manav abinin yanına, kabak istiyoruz, dedik. Ben pislik yaptım, yarısı kalmış kabağın iyi olup olmadığını sordum. Manav abi başladı yine: "ablacım ne diyorsun ya süper kabak, bak keseyim gör, bal bal, ben çok severim, her gün olsa yerim yani, çok faydalı abla, al bebeğe de yedir, şifa, şifa!" :)))
Manav abinin kabak aşkı sayesinde bir eziyetten de kurtulduk. Kabakların kabuklarını soydu, güzelce doğrayıp verdi. Sadece yıkayıp koydum ocağa.
Bunun dışında süreç yine aynı şekilde işledi, aynı işlemler, aynı özen, sonuçta aynı batmış ocak,aynı fena koku, odadan çıkıp mutfaktan yayılan kokuyu duyunca aynı gerginlik ve atletik koşu...Neyse ki, koku tencereden taşan köpüklerin yanması sonucu oluşmuş, kabaklara da son anda yetiştim. Evet, gayet güzel oldu. Yine yansaydı artık Onur' un dilinden kurtulamazdım.
Uzun bir süre kabak tatlısı görmek istemiyorum, ama olur da yaparsam, eklediklerimin yanında bir de vanilya çubuğu koyup, kısık ateşte ama illa ki başında bekleyerek yapacağım.